İSPATLAMAK GERÇEĞİ
Şu peşimizi bırakmayan ispatlamak gerçeğini konuşalım mı biraz?
Çabalayanlar arasında düşünce gezisi yaparken, kendine benzediği düşüncesine kapılarak gerçek bir eleştiri yapmaya başlar.
Eleştiri akışında, duru bir suyun gücüne sahip gibi hızlı olan çabalamak, bir anda çabayı sevmeye dönüşür. çabayı sevmek ise savaşmakla bağdaşırken o eleştiri akışında o da bir anda savaşmayı sevmeğe dönüşür. Hisler değildir burda değişen, hislerin varlığını konuşan düşüncelerdir. Az soluklandı soluklanmadı demeden yarım nefesle yeniden yola çıkar eleştiri, yok yok sevmekle alakalı değildir der ciddi bir ses tonuyla. Kendinle savaşmak mıdır etrafınla savaşmak mıdır yoksa tamamen tek bir zihnin içindeki savaş mıdır bu? diye sorar.
Az uzaklaşır olduğu sığ kenardan ve yaptığının bir ispat içerdiğini görür, Düşünürken bile savunma mekanizmasıyla hareket eden zihin, olay yaratmak, varolanı sürdürmek veyahut amacını ararken büründüğü amacı yani gerçeği ispatlama telaşını farkeder.
Peki cümlenin içindeki soru; <her düşüncenin misyonu aslında kendini ispatlamak mıdır?> Tartışılır!
Öncelikte her demek toplu bir yargıya götürür bizi, hadi diyelim gittik o genellemeye. Ulaştığımız toplulukta aynı yargıyı göremezsek ispatlanan şey gerçekliğini yitirir ve dolaylı yoldan bunun bir ispat olduğu gerçeği kalkmış olur.
| Sana göreler bana göreler arası kaybolmalar, şimdi moda.|
| Bildiğini kusmak değil, yutmak! |
| Varlığıyla koca bir dağ iken, hayalet rolü oynamak, ironisi trend olmuş bir moda. |
İspatlama amacı gerekçelere boyun eğerek, şu herkesin toplumdan teker teker koptuğu sistemde kanıtlara tutunarak varolmaya çalışıyor.
İşi zor mudur?
Bana kalırsa zordur, doğrular yanlışlar kişiye göre eğrilmelere başlayınca, çeşitlilik artınca ispatlamak gerçeği bazen yalan olabiliyor.